21 Ocak 2009 Çarşamba

Tales From The Thousand Lakes


İşte o kapak. Herkesin hayatımın albümü diye bahsedebileceği bir albüm varsa benim hayatımın albümü budur arkadaş. Nasıl bir müzik, nasıl bir atmosfer aman yareppi...
Herşey ben veled iken başladı. Bizim zamanımızda trt Rock Market yayınlardı. O zamanlar youtube olmadığı için internette olmadığı için muhtemelen bu adamların elinde 3-5 VHs tape vardı onları evirip çevirip veriyorlardı. Hatta sırasıyla bile söylerim sayarım yani Sepultura , Dokken, Slipknot filan diye yayınladıkları videoları. Bunların içinde böyle ekrana çıkınca ağzıma sıçan bi şarkı vardı Black Winter day diye. Deliler gibi kaydettiğim vhs tape ten bunu izliyodum dinliyodum mono televizyonda. Mp3 te yok o zaman tabi. Ya cd alacaksın ya radyoda duyacaksın. Bu olayların akabinde doğumgünümde bana bu albümün orjinal cdsi geldi , ilk orjinal cdlerimden biridir. Böyle albümü dinliyordum ve kartonete bakıyordum bir yandan. Salak gibiydim ağzımdan salya akıyordu.

Into Hiding albümün introsu akabinde girdi. Melodi çok feciydi zaten bu şarkı daha sonra sittin tane grup tarafından içine edilerek coverlandı. Şarkıdaki clean vokaller korkunç başarılı. O vokalleri yapan grupla alakasız amcayı ben araştırdım doğru dürüst bir grupta yaptığı bir iş yok sadece bu albümde cleanleri yapıp gitmiş. Ziyan olmuş herif. Daha sonraki albümde madem clean vokal yapçaksınız niye bu adamı değilde o zıpır ibneyi alıyorsunuz anlamadım zaten. Neyse albüme devam edelim. Castaway de ilk şarkı gibi doğu melodileriyle girer, tamamıda bu melodiler çerçevesinde gider " One wing ruffled the water and the other swept the sky, the castaway ! " Şarkı girişinin aksine slow bir tempoyla biter. Bu ilk iki şarkının müzikal yapısı, vokal altı leadleri aklımı çalan şeydir. Yıllarca bu tarz şeyler yapmama sebep olmuştur. Dördüncü şarkı "First Doom" önceki şarkının ardından çok gaz bir şekilde girer. Bu şarkıları stdyoda ben kaydediyor olsam yerimde duramam dedirtir. Şarkı 90-95 arası avrupa doom furyasının tüm karanlığını albüme sokmuştur. Arkasından gelen herkesin bildiği orospu şarkı " Black Winter Day" ise adının aksine bana First Doom kadar karanlık gelmemektedir. Yine clean vokaller muhteşemdir. Elemanın kullandığı analog synth ise tadından yenmeyecek tonlar verir şarkıya. Bu şarkının singleının sweatshirtü vardır elimde hala giyerim zaman zaman. Türkiyede her genç giymiştir gibime geliyor. Metal dinleyipte görmeyen yoktur. "Darker than that, gloomier than an autumn night" Şarkının klibi de apayrı bir efsanedir. Kıskanıyorum. Ondan sonra bizim Sühaaaaa ile favori şarkımız gelir. "Drowned Maid"e zaten kim dinlese girişte tav olur. Stdyolarda çalarız. Severiz. Eskiden yollarda bağırarak yürürdüm " let not my brother even in this world water his warhorse upon the seashore" diye. Hala dinledikçe çocukluğuma maçkadaki eve dönerim. " i, a bird, untimely died". Şarkı beni Amorphisin lead tonlarına hayran eden şarkıdır. Genç savaş bu şarkıyla headbangi öğrenir. Şarkıdaki ani mod değişimleri göze çarpan kuvvetli bir mevzudur. Müzikal olarak albümü sırtlamaya adaydır. Lakin asıl bomba sonra gelecektir...

Dalga seslerinden "in the beginning" çıkar. Clean vokal abimiz yardırmaktadır. Albümün en hoş leadlerinden biriyle açılır. Şarkının devamındaki hızlı bölümün arkasındaki klavyeleri ben çok sonra farketmişimdir seneler sonra büyüyünce. Şarkının sonunda ise benim bu deyimim yaratmama sebep olan 60-70 lerin kerane klavyesi solo atar. Şarkı bitince davul atağı ile "Forgotten Sunrise" girer. Saygıyla eğiliyorum. Gençliğime fon müziği yapacağım şarkıdır. Bu şarkıyla albüme karanlık birden çöker tekrar. Eğer bu bir doom death albümü ise albümün doomu budur. Üstümü başımı hüzün eder ve gider. "To Fathers Cabin" ise benim bu albümde en uzak olduğum şarkıdır. İlk defa albümde sevmediğim bir bölüm çıkar. Ben bu şarkının naşını hiç sevmem ama 01:40 tan sonrasına da taparım zaten şarkı enstrumantal olduğu için kısadır. Buna kısa derken şimdi dikkat ediyorum albümdeki tüm şarkılar yaklaşık aynı uzunlukta.

Son şarkı "Magic and Mayhem" için yepyeni bir paragraf açıyorum. Bu nasıl giriş, bu nasıl gelişme , bu nasıl sonuç. Bu nasıl bir şarkı. Demin favorimdir değildir, favorimdir demiştim ya. Aha budur favori. Nasıl bir gaz. Nasıl bir müzikalite. Yaratıcı klavyeler. Bu müziğe bu klavyeleri kim koymayı akıl etmiş. Aklım başımdan uçar gider ve albüm şöyle biter;

"hey there, tiny wench
my perpetual serf
put stew in a pot
bring water for the guest

before we part
before your neck is broken
you strike first
son of the north"

Sıkıntı - part 3


Bazen hiçbirşey yetmez sıkıntıyı yoketmeye. Sınav olmaz dert olmaz hava kötü değildir tvde güzel şeyler vardır falandır filandır tüm şartlar elverişlidir. Ama mutlaka sıkıntı bir yerlerde pusuda beklemektedir. En nefret ettiğim şey ise huzurlu bir ortamı kıçımı yırtarak yaratmışken dolaylı yoldan bozan 3. kişilerdir. Sıkıntını yenmenin tek yolu böyle durumlarda kendini başka şeylere vermektir. Yada ortam elverişliyse o 3. kişi çivili sopalarla eşşek sudan gelinceye kadar dövülerek refaha ulaşılır...

14 Ocak 2009 Çarşamba

Aşığım



Immortal Son



Geldim, kimsenin okumadığı bloguma geri döndüm. 12 günlük ayrılığın sebebi tabii ki de istanbul üniversitesinin final döneminin beni alıkoymasıydı. Birşeyler yazmaya geçirdiğim bu günleri özetleyerek başlayabilirim.

En son yılbaşında ölen çocuklara orospu diyen amcadan bahsettiydim. O amca benim yazımdan utandı ve ertesi sabah istifa etti. Süper oldu. Sonra Kemancıda çaldım bok gibiydi konser. En azından dışarıdan anlaşılmasa da benim hedeflediğimin çok altındaydı performans. Konseri izleyen gün okulda ekonomi sınavına girdim. Vizem 10 geçmem için 70 almam lazım ama ben anca 50 alırım daha açıklanmadım sınav omadı bütte halledeceğim onu. Sonra Manyetik prospeksiyon olduk ertesi gün, BB geldi. Ertesi gün Gravimetri olduk oda iyi geçti açıklanacak güzel birşey gelecek. Bu arada ben devamlı Rüstemde kaldım birbirinden komik olaylar yaşandı. Onları apayrı bir yazıda ele almak gerekiyor. Perşembe günü Zemin sınavı oldu ve sadece 2 (iki) kişi geçebildi. Kaldım ben ama Rüstem geçti. Beni çalıştırcak artık büte. Elektrikte iyi geçti cuma, kalmayacağımı umuyorum kalsamda bütte koyarım çocuğu. Bugün ise sismoloji olduk. Sınav kolaydı normalde zor sorara bu adam hep. Dönem başında bu dersten kalacağımı hesaplamıştım. Şimdi güneş doğdu dünyaya. Perşembe cuma basit sınavlar var onlar pek umrumda değil tek umrumda olan Işıla kavuşmaktı. Oradayken çok özledim onu. Cumartesi soluğu onun yanında alacağım bir bitsin şu sınavlar. Eve gelir gelmez kendimi Ranmalara animelere verdim acayip stress dolmuşum. Hadi siz şimdi Final Fantasy: Legend of the Crystals animesindeki ELEMENTAL TRAVEL isimli şarkıyı dinleyin. Son zamanlarda duyduğum en güzel şarkı..

2 Ocak 2009 Cuma

Nasıl öldürelim ?


Bu elinde zımbırtılarla gördüğümüz amca esnaf değil. Böyle nalbur gibi bi elinde boru öbür elinde plastik bunları satmaya uğraşmıyor. Bu el arabasında hıyar satan İLYAS SALMAN kıyafetli amca ANKARA DOĞALGAZ kurumunun GENEL MÜDÜRü. En baştaki adam yani. Böyle kravatlı filan çıkıp resmi ve olgun şeyler konuşmasını beklediğim bir adam.

Demin star haberde izledim amcayı. Böyle tüylerim diken diken oldu ağzını burnunu kırasım geldi. Pek çok sebebi var; anlatayım.

Amca yılbaşı gecesi gaz sızıntısından ölen 7 genç ile ilgili konuşurken çocuklara itafen sürekli CESET diyor. Olaydan bahsederken devamlı HADİSE kelimesini kullanıyor. Yani acı bir olay değil bu, bir hadise. Hani su borusu patlaması, evi su basması yada tenceredeki yemeğin yanması gibi bir hadise. Ya hepsini geçtim bir haberci soruyor neden kravat takmıyorsunuz diye, adam diyorki kravata karşı bi tepkim yoktur; sağda solda kravatlı resimlerimide bulabilirsiniz. Ya orası komiklik yapılacak yermi. Hadi bunu da geçtim amca apar topar kalkıyor suyundan içiyor ezan okundumu diye soruyor CUMANIZ MÜBAREK OLSUN diyerekten cuma namazına yetişmek için soruları kesip toplantıyı bırakıp gidiyor. En son olarak olay yerini soran bir haberciye, " orayı görmek istemezdiniz çocukların birisi orada birisi burada KİMİSİ ÇIPLAK" diyor.

ULAN ÇOLUĞU ÇOCUĞU TELEVİZYONDA ÇIPLAKTILAR DİYE ANLATIP OROSPU İLAN ETMEK, ZATEN ÜZGÜN ANA BABASINA DAHA ÇOK ŞEY YÜKLEMEK, ÖLÜLERİN ARKASINDAN İFTİRAYSA İFTİRA GERÇEKSE GERÇEK, BUNU AÇIKLAMAK SANAMI KALDI KÖPEK !

1 Ocak 2009 Perşembe

.

O kadar sıkıldım ki sıkıntımdan uyuyamadım ve yeni yıla sıkılarak yalnız girmiş oldum. Keşke mümkün olsada istediğimde yokolabilsem bu sıkıntı son bulsa.