21 Şubat 2009 Cumartesi

evet 4

87 ile başladığımız inat yolculuğuna bugün 85.4 ü görerek devam ediyoruz. Uyandığımda tartıldım ve bu kiloyu gördüm 3 günde 1.5 kilo verdim. Brava bana. Bugün yağmur yağdığı için yürüyüş yapamıyorum ama ara sıra evde mekik filan çekerim birşeyler yaparım. Yarın zaten full dışarıda olacağım. Çok az yiyorum gırtlağı tutuyorum. Olacak bu iş. Sevgilime selam yola devam ...

Facinoz

20 Şubat 2009 Cuma

Street Fighter OST

Sene 95, annemin beni götürdüğü tüm filmlerin manyak gibi soundtracklerini topluyorum ne gerek varsa. Sinemalara Street Fighterın filmi gelmişti. E okadar ataride oyunlarını oynadıktan sonra beni kimse tutamazdı. Film çok afedersiniz ama bok gibiydi. MBison dışında hiç bir karakter oyundakine benzemiyordu. Jan külot van sütyenin canlandırdığı Guile tiplemesi ise tam bir kepazelikti. Dhalsim bambaşka bir kepazelikti. Cammy çok alakasızdı. Ben gittim bununda soundtrackini aldım o zaman. Kasedi hala çekmecede duruyor. Bu tarz filmlerdeki hatalardan biride oyun müzikleri Power Metal ayarında olmasına karşın film müzikleri anlamsızca Hip-Hop . Bu kasette genelde 2-3 şarkı dışında Rap Hip-Hop ayarında ama içinde çok bomba iki şarkı mevcut ve ikiside sanki insanlar bunlara gelene kadar kasedi sıkılıp atdın diye en sona sıkıştırılmış.

Bu iki şarkıdan biri Angelique Kidjo - Worth Fighting For . Orta ritmde güzel bir şarkı. Abla zaten başarılı bir abla. Dolayısıyla albümdeki zıttırılar arasında sıyrılan öne çıkan bir çalışma. İkinci şarkı ise hemen worth fighting fordan sonra albümün kapanış şarkısı olan Chage & Aska - Something There. Bu biraz daha 90 ların amerikasındaki popüler rock tarzını yansıtan bir şarkı. Annemle arabada hep dinlerdik. Şimdi çaldığımda annem hala gelip neydi bu diyor. Ben de her seferinde anlatıyorum hatırlatıyorum.

evet 3

Bugün uyandım, annem yemem için köfteli bezelye bırakmıştı ocağın üstüne. Bir tartılayım dedim. 3 gün önce 87 gösteren tartı 85.7 gösterince bir sevindim bir sevindim. Durmak yok yola devam dedim attım kendimi yollara. Harç yatırmam gerekiyordu yürüyerek fulya garanti şubesine girdim 210 ytl harç bayıldım. Yürüyerek beşiktaşa gittim dolmuşla taksime çıktım meydandan emrelerin dükkana yürüdüm. Yürürken çok acıktığım için bir adet minik kır pidesi yedim. Dükkana gittim gitarı taşımak çok zor olduğu için kafaya koymuştum artık Gigbag almayı. 100 kağıtta ona bayıldım ama piyasadaki en iyi şeyi aldım böyle 7 tane gözü var herşeyi taşıyabilirim. Yurtdışına giderkende tabiiki HardCase i taşıyacağım. Stdyolarda kullanacağım bunu sadece. Emre gidip depodan getirirken bir keredaha yürüdüm dolaştım istiklale kadar. Sonra geri geldim yağızı bekledim. Azıcık prova yaptık sonra meydana yürürken önce Gül ile sonrada Özgün Leman Şule üçlüsüyle karşılaştık. Sonra yağızla tavuk yedik. Bunun akabindede taksimden eve yürüyerek dönüyordum ki osmanbeyde çok üşüdüm burnum akmaya başladı ve 1 durak metroyla geldim. Yani mesafenin yarısını yürümüş oldum. Böylece rejim ve diyet adına başarılı bir gün daha yaşamış bulundum.

19 Şubat 2009 Perşembe

Something About Us







Daft Punk - Discovery albümünden...

Adiemus


Beste yapmak istedim, bir an önce üçüncü albümü tamamlayıp kayıt aşamasına geçmek istiyorum ama bazı şeyler zorlamayla olmuyor zamana bırakmak gerek. Madem birşeyler çalamıyorum, birşeyler yazayım dedim.

Ben küçükken cumartesi günleri beni anneannemlere bırakırlardı. Dayımda genç tabii o zaman. Evde değilse benim için bilgisayarı açık bırakırdı oynayayım diye. Yada evdeyse kendisi oynardı. Bana da devamlı müzik dinletirdi. Geniş bir klasik müzik ve new age arşivi vardır hala. O zamanlar ikimizin de sevdiği belli başlı şeyler vardı. Mesela GrandPrix oynarken Adiemus dinlerdik. Çok severdim o zaman Adiemusu. CD filan da yaygın değil o zamanlar kaset var. Dayımda cd player var ama bizde müzik seti bile yok, bahsettiğim zaman 95 filan. İşte o zamanlar dayımın odası benim için müzik dinleme mekanıydı. Adiemus çok dinlendirici bir müzik. Yıllar sonra Kaset, cd derken MP3 98 gibi çıktı ve yayıldı. Şu an elimde Adiemus 1 ve 2 mp3 olarak var. Şu an vikipediadan öğreniyorum ki bu KARL JENKİNS amcanın projesiymiş ve biri live olmak üzere 9 albüm varmış bu proje dahilinde. Hep merak ederdim şarkıların dilini. Yıllar sonra öğrendimki sözler sallamaymış. Yani yazılı bir lirik mevcut değil şarkılar mırıldanma şeklinde. Elimdeki albümlerde Keyboard dışında elektrikli bir enstrumanda yok müzikte. Tam rahatlama müziği. Bu da projeye adını veren şarkı Adiemus işte. Songs of Sanctuary albümünün ilk şarkısı. Güzel bir giriş değil mi...

yumuşacık

dünde rejimi bozmadım önceki günle aynı şeyleri yedim.
Bugünde öğlen bezelye yedim sadece, akşam ise uzun süredir görüşmediğim bi arkadaşa rastladığım için azıcık bozmak durumunda kaldım, 1 şiş adana, azıcık bulgur yedim ama yanında salatamı yemeyide ihmal etmedim, dürüm alsam yiyeceğimden çok daha az lavaş yedim pazartesiye kadar tartılmayacağım, yağmur yağdığı için sinüzit olmaktan korktum ve yürüyüşümü bugün kısa tuttum.

17 Şubat 2009 Salı

evet !

bugün ışıla verdiğim sözü tutmaya başladım iyice.
Sabah 1 kase çorba
öğlen 1 bardak portakal suyu
akşam 5 küçük köfte, yine çorba ve salata yedim.

gece acıkırsam belki bir kase yoğurt yerim. kendimi tutuyorum
evet başarıyorum.

Kilitler




Aslında albümü incelemeyle ilgili bir yazı yazacaktım ama albümü mü yoksa bana hissettirip hatırlattıklarını mı yazayım karar veremedim. En iyisi ikisinede değinmek. Hiç boş bırakmamamak.

Albümü ilk olarak sağda solda çalan tvde klibi dönen Bıraktım isimli şarkıyla buldum. Özge Fışkınıda önceden tanımıyordum. Levent Yüksele Sertaba filan vokal yapmış vaktiyle. Zaten albümde birkaç şarkıda Leventi duymak mümkün. Favori şarkılarım Bıraktım, Mucize, Bahçe ve Çok. Albümün prodüktörü Cenk Eroğlu. Yani tuşesine taptığım adam. Türkiyenin en iyi gitaristi bana göre. Albümdede gitarları o çalmış zaten. Bıraktım şarkısını ilk duyduğumda bune lan dediydim öyle indirmiştim.



Hava yeni aydınlanıyordu. Eve yeni gelmiştim. Taze taze gaspedilmiştim. Telefonum ve foto makinemi almışlardı. Işılda uçmuş gitmişti. Annem de yoktu. Etrafta Işıldan kalma eşyalar, bira şişeleri, yemekler ve Işılın kokusu saçılmış duruyordu. Saat beşti ve konuşacak hiç kimse de yoktu. MSNde bir tek Gökhan vardı. Işıla mesaj attırdım onun telefonundan. Açtım bu albümü dinledim. Günler geçti sınavlara çalışırken hep bu albüm çaldı. Onu beklediğim her gün bu albüm çaldı. Dinledim ve her gece sabahı bekledim arayacak diye. Devamlı telefona baktım mesaj gelir diye. Beni çaldır ben telefonu salona bağlayayım ki uzunca konuşabilelim diyordum. Aklımda hep havaalanında sarılıp ağlaması vardı. Hiç öyle birşey yaşamamıştım. Bana yemek yapışını videoya çekmiştim ama izleyecek aktaracak makinem yoktu. 7-8 arası konuşuyorduk sonra ben yatıyordum. 12 de kalkıp spora gidiyordum. Deliler gibi spor yapıyordum. Sonra eve gelip uyuyordum ki gece o arayana kadar ayakta kalabileyim diye. Pazartesi geleceğini söylediğinde açtım yine bu albümü dinledim. Aklıma kaplumbağa ile oynaması geldi. O yokken onu istanbulda gezdirdiğim yerlere gittim. O yanımdaymış gibi hayal ettim. Hem ben anladım hem o farketti sevgiyi. Koltukta oturup uyumasını izlerken yakalanışım aklıma geldi. Ağlaya ağlaya izlemiştim onu 3 gün sonra gidecek diye. Sonra döndü ve ona bir daha gitme dedim. Bir dahada gitmedi.

Bir mucize olsa, şu an zaman dursa...

Yazmaya Değer...

Ben bu blogu sıkıntımı gidermek için açmıştım. Yani sıkıntım vardı evet ama şimdi bir sıkıntım yok ve blog boş boş duruyor. Bunun üzerine sadece sıkıntıyı değil ölümsüz olmaya değer şeyleri de yazmaya karar verdim.

Mesela geçen hafta... Sınav stressleri, notlar, Rüstemin evi, astım, menisküs, albüm diye geçen bir dönemin sonunda dünyalar güzeli bir kızı süzerek geçirdiğim , yağmurlu karlı olacağı söylenirken sırf ben oradayım diye ben gidene kadar doğanın bile bize kıyak geçtiği güneşli bir hafta... Işılımın yüzünün gülmesini çok seviyorum. Sıkıntılarına rağmen bol bol güldürdüm onu, sıkıntısında ise yanında olmayı başardım. En azından başarmak için birşey yapamayacağım günler uzun bir süre geri gelmeyecek. Şimdi herşeyimi tekrar ona adayabilirim, onu bırakıp birşeyler çalışmak biryerlere gitmek başka şeylerle boğuşmak zorunda değilim. Gittim 5 gün Hüseyinin tepesinde oturdum. Hem kartını alıyoruz hem yatağında yatıyoruz bu çocuğa borcumuzu nasıl öderiz bilmiyorum çok kral adam. O olmasa anakarada uzun uzun kimde kalabilirdim bilmiyorum.

Bugünlerde herşey güzel gidiyor. İyisiyle kötüsüyle bir hafta sevgilimle kaldım, istanbula geldim uzun süreden sonra grupla stdyo yaptık. En son bıraktığım zamana göre durum baya iyiydi. Mutlu oldum. Kavga gürültü yoktu, herkes son konsere göre ilerlemişti. Gürkan pena kullanmayı öğrenmiş, Süha ile Elif arasında gergin hava yoktu Süha gülümseyerek çalıyordu bu sefer. Elif yine yüzsüzdü tabi herzamanki gibi. Ankaradan bir sürü sevgi mesajları geldi ve mutluydum. Gece sevgilim benden Eternal Sunshine of the Spotless Mind ı izlememi istedi. DVDye çekmiştim ama izlememiştim bende merak ediyordum aslında. Gece oturdum onu izledim üçe kadar. Film aşırı derecede rahatsız edici izlerken çok rahatsız oldum. Film bana düşündürdü, ışılla böyle birşey yaşamak istemem. Işıl beni unutsa ne yaparım dedim, canım sıkıldı günün sonunda koydum kafayı uyudum...

Bugün ise ayrı bir güzeldi, sevgilim uyandığımda okula derse gitmişti. Bende kalktım bir duş aldım. Saçlarım bok gibiydi temizlendim rahatladım sonra dışarı çıktım. Beşiktaşa indim. Ümitcana söz vermiştim söyleşi için pentagramın menejerinin numarasını alacağıma. Cenk abiye sordum Yeşim Doryan dedi cep numarasını verdi. Aynı zamanda bu kişi Şebnem Ferahında menejerliğini yapıyormuş. Banane ki. Ben aradım verdim numarayı Ümite. Sonra çok uzun süredir beşiktaşa gelmediğimi farkettim. Kendimi çocukluğumu ağırlayan yere ihanet etmiş gibi hissettim. Herşeyi çok özlemişim. Sokaklarını, balık pazarını, kabalcı kitapevini, sinanpaşayı... Yağızın kamera kasedini Cenk abiyle götürüp DVDye çekilmek üzere biyere bıraktık. Sonra Cenk abi gel bakalım nerelerdesin sen dedi anlattırdı nerelerde olduğumu, gitmediğim sürede yaşadıklarımı. Ben lisedeyken her cuma giderdim onun dükkanına beşiktaşa inip. Oraya gitmeyince huzursuz olurdum, oranın kokusunu alıp duvarlarına bakıp rahatlardım. Cenkte bana şunu al bunu dinle falan deyip ufkumu genişletirdi. Pek çok kişiyle tanışmışımdır orada. Bugünde yeni biriyle tanıştım. AngelSkull diye eski bir grup vardı onun gitaristiymiş. Şimdi Hostluk yapıyormuş uçaklarda. Bana avrupada gittiği şehirleri anlattı. Bahadırıda tanıyormuş baya bir müzik muhabbeti yaptık. Bir saat kadar orada oturdum. Sonra dışarı çıktım tekrar uğrayacağımı söyleyip. Hava çok güzeldi ve ben kahvaltıyla duruyordum saat üç olmuştu birşeyler yiyesim geldi. Yolda yürürken Define Büfe yi gördüm. Bütün çocukluğum buradan döner yemekle geçti. En son 2002 de yedim sanırım sonra tadilat oldu orada. Döner kesen abiyi (yusuf sanırım adı) ve Kunt abiyi göremediğim için el değiştirdi sanmıştım. Fakat baktım Döner kesen abi içerde bir daldım içeri. Yüzüme baktı. İsmin Barışmıydı Savaşmıydı dedi. Yıllar sonra beni unutmamış olması feci mutlu etti beni. Bir pide döner istedim başladık sohbete. Bana çocukluğumu anlattı sakalın yoktu çok büyümüşün ama hareketlerin hep aynı hiç değişmemişin dedi. Çok özlediğimi anladım. Kuntu sordum. Balık pazarının arkasında BABALIK diye lokanta açmışlar orada takılıyormuş. Çok kafa adamdı Yusuf döner keserken Kunt kaldırıma çıkar " Ne olur buyrun, yalvarırım buyrun" diye bağırırdı. Bana çikolatalı döner keserdi. Abuk subuk muhabbetler ederdi. Godzilla VCD mi ona götürüp hediye etmiştim filmi merak ediyor diye. onun civarda olduğunu duyunca tutamadım kendimi. Nasılsa yakın bir selam vereyim dedim. Mekana gittiğimde içeride gördüm onu. Bir masadaki müşterinin çay boşlarını topluyordu. Yüzümü görünce dondu kaldı. Savaş! dedi. Hoşgeldin kardeşim dedi sarıldı öptü. Çok özlediğimi anladım. Hem onu hem çocukluğumu çok özlemişim. Bu sabah seni ve birkaç genç arkadaşı düşündüm hep aklımdasınız siz gençler dedi. Ne olur otur birşeyler içelim dedi. Derya geleceği için eve dönmem gerekiyordu vede gitarın tellerini değiştirmeliydim. Hafta içinbde geleceğim abi oturur uzun uzun konuşuruz ben sadece sana selam vermedengitmek istemedim dedim. Çok mutlu oldu adam. Bende beni bu kadar önemsemesinden çok mutlu oldum. Ben hergün 12 itibariyle buradayım bir pazarları yokum dedi. Burası senin mekanın gel birşeyler ikram edeyim istediğin zaman dedi. Normalde dersin ki ne bu samimiyet eşinmi dostun mu sadece sana döner sattı dersin. Ama sarılışında hissettim, sanki uzun süre görüşmeyen arkadaşlar gibiydik. Işılın okulda olduğu bir gün gideceğim yanına. Dönerci de Kuntta bana müziği sordular. Onlara bundan bahsettiğimi hatırlamıyorum. Dershaneye giderken oturur döner yerdim. Beşiktaşı o zaman eğlenceli kılan adamlardı onlar. St.Michelden çıkar nişantaşı gerekli şeylere gider Spawn alır eve gelir okur beşiktaşa iner definede döner yerdik. Sonrada Sinanpaşaya gider oyunlara bakardık. Şimdi tutupta o günleri özlüyorum diyemem çünkü Işılsız bir zamanı özleyemem..

Aklım orada kalarak çıktım yürüdüm eve. Derya aradı geldi. Ben telleri değiştirirken sohbet ettik. Ona aldığım Alien posterini ve rotring kalemleri görünce oda çok mutlu oldu. Derya çok iyi çocuk çok seviyorum onu, iyi bir dost. Sonra çıktık o metro büse bindi bende metroya indim. Şişhane hattı hala açılmamış mecburen meydanda indim. Tam indim bahadır aradı nerdesin diye. Galatasarayda buluştuk. minicik bir pide döner yedim. Et değil tavuktu. Yolda Barbarosla karşılaştım. Gitarın sapını cilalatmış. Pil aldım pedala. Oradan stdyoya geçtik. Çaldık sonra taksiye atladım eve geldim. Hafif kar yağıyor şimdi. Ve ben sevgilimin eksikliğini günün her saniyesinde fazlasıyla hissediyorum. Gündüz bunları yaşarken keşke o yıllarda ışılda olsa dedim. Oda bana diyordu ben sana keşke lisede aşık olsaydım diye. Evet, keşke lisede bulsaydım onuda şimdi anlattığım bu satırlarda o eksik olmasaydı. İnsanlar beni müzikle değil Işılla hatırlasalardı. Yada ben şimdi pencereden yağan karı elim onun saçlarında izleyebilseydim..

9 Şubat 2009 Pazartesi

Gidiyorum

Uzun süredir yazmadım, yazmayada gerek yok aslında çünkü artık sıkıntılar geçti gibi, sevgilimin yanına gidiyorum..