Ben bu blogu sıkıntımı gidermek için açmıştım. Yani sıkıntım vardı evet ama şimdi bir sıkıntım yok ve blog boş boş duruyor. Bunun üzerine sadece sıkıntıyı değil ölümsüz olmaya değer şeyleri de yazmaya karar verdim.
Mesela geçen hafta... Sınav stressleri, notlar, Rüstemin evi, astım, menisküs, albüm diye geçen bir dönemin sonunda dünyalar güzeli bir kızı süzerek geçirdiğim , yağmurlu karlı olacağı söylenirken sırf ben oradayım diye ben gidene kadar doğanın bile bize kıyak geçtiği güneşli bir hafta... Işılımın yüzünün gülmesini çok seviyorum. Sıkıntılarına rağmen bol bol güldürdüm onu, sıkıntısında ise yanında olmayı başardım. En azından başarmak için birşey yapamayacağım günler uzun bir süre geri gelmeyecek. Şimdi herşeyimi tekrar ona adayabilirim, onu bırakıp birşeyler çalışmak biryerlere gitmek başka şeylerle boğuşmak zorunda değilim. Gittim 5 gün Hüseyinin tepesinde oturdum. Hem kartını alıyoruz hem yatağında yatıyoruz bu çocuğa borcumuzu nasıl öderiz bilmiyorum çok kral adam. O olmasa anakarada uzun uzun kimde kalabilirdim bilmiyorum.
Bugünlerde herşey güzel gidiyor. İyisiyle kötüsüyle bir hafta sevgilimle kaldım, istanbula geldim uzun süreden sonra grupla stdyo yaptık. En son bıraktığım zamana göre durum baya iyiydi. Mutlu oldum. Kavga gürültü yoktu, herkes son konsere göre ilerlemişti. Gürkan pena kullanmayı öğrenmiş, Süha ile Elif arasında gergin hava yoktu Süha gülümseyerek çalıyordu bu sefer. Elif yine yüzsüzdü tabi herzamanki gibi. Ankaradan bir sürü sevgi mesajları geldi ve mutluydum. Gece sevgilim benden Eternal Sunshine of the Spotless Mind ı izlememi istedi. DVDye çekmiştim ama izlememiştim bende merak ediyordum aslında. Gece oturdum onu izledim üçe kadar. Film aşırı derecede rahatsız edici izlerken çok rahatsız oldum. Film bana düşündürdü, ışılla böyle birşey yaşamak istemem. Işıl beni unutsa ne yaparım dedim, canım sıkıldı günün sonunda koydum kafayı uyudum...
Bugün ise ayrı bir güzeldi, sevgilim uyandığımda okula derse gitmişti. Bende kalktım bir duş aldım. Saçlarım bok gibiydi temizlendim rahatladım sonra dışarı çıktım. Beşiktaşa indim. Ümitcana söz vermiştim söyleşi için pentagramın menejerinin numarasını alacağıma. Cenk abiye sordum Yeşim Doryan dedi cep numarasını verdi. Aynı zamanda bu kişi Şebnem Ferahında menejerliğini yapıyormuş. Banane ki. Ben aradım verdim numarayı Ümite. Sonra çok uzun süredir beşiktaşa gelmediğimi farkettim. Kendimi çocukluğumu ağırlayan yere ihanet etmiş gibi hissettim. Herşeyi çok özlemişim. Sokaklarını, balık pazarını, kabalcı kitapevini, sinanpaşayı... Yağızın kamera kasedini Cenk abiyle götürüp DVDye çekilmek üzere biyere bıraktık. Sonra Cenk abi gel bakalım nerelerdesin sen dedi anlattırdı nerelerde olduğumu, gitmediğim sürede yaşadıklarımı. Ben lisedeyken her cuma giderdim onun dükkanına beşiktaşa inip. Oraya gitmeyince huzursuz olurdum, oranın kokusunu alıp duvarlarına bakıp rahatlardım. Cenkte bana şunu al bunu dinle falan deyip ufkumu genişletirdi. Pek çok kişiyle tanışmışımdır orada. Bugünde yeni biriyle tanıştım. AngelSkull diye eski bir grup vardı onun gitaristiymiş. Şimdi Hostluk yapıyormuş uçaklarda. Bana avrupada gittiği şehirleri anlattı. Bahadırıda tanıyormuş baya bir müzik muhabbeti yaptık. Bir saat kadar orada oturdum. Sonra dışarı çıktım tekrar uğrayacağımı söyleyip. Hava çok güzeldi ve ben kahvaltıyla duruyordum saat üç olmuştu birşeyler yiyesim geldi. Yolda yürürken Define Büfe yi gördüm. Bütün çocukluğum buradan döner yemekle geçti. En son 2002 de yedim sanırım sonra tadilat oldu orada. Döner kesen abiyi (yusuf sanırım adı) ve Kunt abiyi göremediğim için el değiştirdi sanmıştım. Fakat baktım Döner kesen abi içerde bir daldım içeri. Yüzüme baktı. İsmin Barışmıydı Savaşmıydı dedi. Yıllar sonra beni unutmamış olması feci mutlu etti beni. Bir pide döner istedim başladık sohbete. Bana çocukluğumu anlattı sakalın yoktu çok büyümüşün ama hareketlerin hep aynı hiç değişmemişin dedi. Çok özlediğimi anladım. Kuntu sordum. Balık pazarının arkasında BABALIK diye lokanta açmışlar orada takılıyormuş. Çok kafa adamdı Yusuf döner keserken Kunt kaldırıma çıkar " Ne olur buyrun, yalvarırım buyrun" diye bağırırdı. Bana çikolatalı döner keserdi. Abuk subuk muhabbetler ederdi. Godzilla VCD mi ona götürüp hediye etmiştim filmi merak ediyor diye. onun civarda olduğunu duyunca tutamadım kendimi. Nasılsa yakın bir selam vereyim dedim. Mekana gittiğimde içeride gördüm onu. Bir masadaki müşterinin çay boşlarını topluyordu. Yüzümü görünce dondu kaldı. Savaş! dedi. Hoşgeldin kardeşim dedi sarıldı öptü. Çok özlediğimi anladım. Hem onu hem çocukluğumu çok özlemişim. Bu sabah seni ve birkaç genç arkadaşı düşündüm hep aklımdasınız siz gençler dedi. Ne olur otur birşeyler içelim dedi. Derya geleceği için eve dönmem gerekiyordu vede gitarın tellerini değiştirmeliydim. Hafta içinbde geleceğim abi oturur uzun uzun konuşuruz ben sadece sana selam vermedengitmek istemedim dedim. Çok mutlu oldu adam. Bende beni bu kadar önemsemesinden çok mutlu oldum. Ben hergün 12 itibariyle buradayım bir pazarları yokum dedi. Burası senin mekanın gel birşeyler ikram edeyim istediğin zaman dedi. Normalde dersin ki ne bu samimiyet eşinmi dostun mu sadece sana döner sattı dersin. Ama sarılışında hissettim, sanki uzun süre görüşmeyen arkadaşlar gibiydik. Işılın okulda olduğu bir gün gideceğim yanına. Dönerci de Kuntta bana müziği sordular. Onlara bundan bahsettiğimi hatırlamıyorum. Dershaneye giderken oturur döner yerdim. Beşiktaşı o zaman eğlenceli kılan adamlardı onlar. St.Michelden çıkar nişantaşı gerekli şeylere gider Spawn alır eve gelir okur beşiktaşa iner definede döner yerdik. Sonrada Sinanpaşaya gider oyunlara bakardık. Şimdi tutupta o günleri özlüyorum diyemem çünkü Işılsız bir zamanı özleyemem..
Aklım orada kalarak çıktım yürüdüm eve. Derya aradı geldi. Ben telleri değiştirirken sohbet ettik. Ona aldığım Alien posterini ve rotring kalemleri görünce oda çok mutlu oldu. Derya çok iyi çocuk çok seviyorum onu, iyi bir dost. Sonra çıktık o metro büse bindi bende metroya indim. Şişhane hattı hala açılmamış mecburen meydanda indim. Tam indim bahadır aradı nerdesin diye. Galatasarayda buluştuk. minicik bir pide döner yedim. Et değil tavuktu. Yolda Barbarosla karşılaştım. Gitarın sapını cilalatmış. Pil aldım pedala. Oradan stdyoya geçtik. Çaldık sonra taksiye atladım eve geldim. Hafif kar yağıyor şimdi. Ve ben sevgilimin eksikliğini günün her saniyesinde fazlasıyla hissediyorum. Gündüz bunları yaşarken keşke o yıllarda ışılda olsa dedim. Oda bana diyordu ben sana keşke lisede aşık olsaydım diye. Evet, keşke lisede bulsaydım onuda şimdi anlattığım bu satırlarda o eksik olmasaydı. İnsanlar beni müzikle değil Işılla hatırlasalardı. Yada ben şimdi pencereden yağan karı elim onun saçlarında izleyebilseydim..
17 Şubat 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder